About Me

30 Ocak 2015 Cuma

Hayal Kırıklıkları Benim PlayStation'ım)

***Bunca zamandır aklımda kalan en acı hayal kırıklıklarından birine yer vermenin zamanı geldi. Birazdan anlatacaklarım gerçek olup, konsolunu tutkuyla seven oyuncuların ağır nöbetler geçirmesine neden olabilir.***
Aval aval etrafa bakıp yanımdaki kalorifer peteğinin üzerinde parmaklarımı gezdiriyordum. Karşımdaki bilgisayarı çoktan açıp, bizim evde olmayan o “internet” adlı şeye ulaşmıştım. Adres yerine “www.naughtydog.com” yazsam da ekran hala gelmemişti. Oysa adresi doğru yazdığıma emindim. Kafamda naug’dan sonra h, y ve t harflerini kodlamıştım bir kere. Nasıl okunduğu konusunda bir fikrim yoktu, önemli de değildi zaten. Bilgisayara biraz daha vakit verip kasanın hemen üstündeki CD’lere gözüm gitti. Nsync yazılı olan ve kapağında garip erkeklerin poz verdiği bir CD en üstte duruyordu. Onu kaldırdığımda Britney Spears’ın bir başka CD’sini buldum. “Bu kız ne garip şeyler dinliyor,” diye geçirdim kafamdan. Müzikle o sıralar hiç ilgim yoktu.
Ben CD’lerin içindeki resimlere bakarken bilgisayar ekranı yavaş yavaş açılmaya başladı. Kahramanım Crash Bandicoot’un resmini gördüğümde derhal fareye sarıldım. “Doğru yazdığımı biliyordum,” dedim kendi kendime. Bilinmedik yazılarla dolu internet sayfasında tek tanıdık gelen şey Crash’in 4 farklı oyununa ait isimlerdi. Şimdiye kadar Crash Bandicoot, Crash 2: Cortex Strikes Back, Crash 3: Warped ve Crash Team Racing’i deliler gibi oynamış, yine de içimdeki heyecanı yatıştıramamıştım. Cıvıl cıvıl görünen ekranda “Gallery” kelimesi şans eseri dikkatimi çekti ve farenın sol tuşuna dikkatlice basarak bıraktım. Deniz abla bu konuda beni uyarmış, farenin hassas olduğunu söylemişti. Gittiğim yerlerde efendi davranmaya çok dikkat eder, yaramazlıklarımı eve saklardım. Bu sefer sayfanın açılması daha uzun sürdü ve ben odadaki diğer şeylere göz gezdirmeye başladım. Oda sarışın kızların posterleriyle doluydu. Yarısının köşeleri neredeyse yok olmuş, bantlar dışarı doğru dönmüştü. “Beceriksiz,” diye geçirdim içimden. Posterlerimi asmaya her zaman özen gösterirdim. Benim odamdaki dolabın kapakları Pokémon resimleriyle doluydu ve hepsini son derece dikkatli yapıştırmıştım. Annem buna sürekli kızıp bana yapıştırmamam gerektiğini söylese de onu dinlemezdim. Kaç yaşına gelmişim ona mı soracağım. 
Bir kafada dolanan düşünceler silsilesinden sonra ekran yeniden değişmeye başladı. Heyecanla ekrana gözlerimi diktim. Oyunlarda hiç görmediğim güzellikteki resimler yavaş yavaş karşıma çıkmaya başladığında heyecandan gıcırdayan sandalyeyi kırmak istedim. Şiddet eğilimim vardı ama efendilikten ödün vermek istemedim. Bir sürü anlayamadığım yazı eşliğinde araya serpiştirilmiş Crash resimleri beni deliye çevirdi. Üstelik her oyun için ayrı resimler, ayrı bölümlerin ve karakterlerin çizimi yer alıyordu. Orada vaktin geçtiğini nasıl anlamazken babam kapının eşiğinde belirdi. “Barkın’cım gidiyoruz, hadi,” cümlesi o evde en nefrettiğim cümleydi. Hem Deniz ablanın babası da evde olmadığı için babamları biraz daha kalmaya ikna edecek biri de yoktu. Deniz ablanın babası Ankara’ya gitmiş, “insanlar neden başka bir yere gider ki,” diye kafamda sorgularken tüm yol boyunca Crash’in resimlerini hatırlayarak günü mutlu noktaladım. Eve vardığımda çılgınca PlayStation’da Crash oynamak istesem de babam evdeyken PlayStation’ı açmamam gerektiğini biliyordum. Ne saçma kural! Bir gün bana ait tüm eşyaları alıp başka bir yerde kalacağım, PlayStation da buna dahil.
***Ertesi gün okulda bir çocukla kavga ettim. Sıradan bir gündü ve her zaman olduğu gibi kavga kaçınılmazdı. Futbolcu kartları benim için çok önemliydi ve onları sırayla saklamaya özen gösterirdim. Muratcan isimli başka bir sınıftan çocuk ise sürekli beni dürterek “kapışmak” isterdi. Oyunun tek kuralı futbolcunun yanında yazan en büyük rakamdı ve hep ona göre oynamıştık. Bu ise kendi kafasına göre kurallar üreterek tüm kartlarımızı almaya başladı. Tenefüs zilinin çalmasıyla beraber sinirlerim iyice tepeme çıktı ve çocuk hala “geç gideriz, hadi oyna,” diye üstüme geliyordu. Son kartımı da hızlıca alıp cebine atması üzerine tepem attı. Aynı Mega Man gibi yanda duran plastik sandalyeyi alıp çocuğun üstüne fırlattım. Çok güçlü hissettim! Mega Man de etraftaki eşyaları kaldırıp etrafa fırlatabiliyordu. Çocuk şok etkisiyle yarı ağlamaklı olacakken hala ona tehditler savuruyordum.  Arkadaşlarım beni çağırınca o gazla tüm merdivenleri koşarak çıkıp derse yetişmiştim. Muratcan’ı da bir daha görmedim zaten.
O günün akşamı benim için yine aynı geçiyordu. Şirinler sakızından çıkan yapıştırmaları, bakkaldan aldığım bir postere yapıştırıyordum. Eksik birkaç numara vardı ama poster neredeyse tamamlanmıştı. Ben dikkatlice ipteki şirini yerine yapıştırırken babam odaya girdi. “Amcan sana ne getirmiş bak,” dedi. CD poşetinin içinde renkli bir CD gözüme çarptı. Hemen alıp içini açtım. “Rockman Collection” dedim kendi kendime. “Ankara’dan mı almış?”. “Evet,” dedi babam aceleci bir tavırla içeri geçerken. CD’nin üstüne bir sürü mavili adam resmi vardı. Crash Collection oyunumdan anladığım kadarıyla bu da içinde birden çok olan bir oyundu. Mavili adam çok ilgimi çekti. Yarın sabah tatil olduğuna göre bugün erkenden yatıp sabah kalkar kalkmaz bu oyunu oynamalıydım. Sessizce salona girdim. Annem elinde tuhaf bir fırçayla tahtaları boyuyordu. Televizyonluğun altındaki PlayStation’ın CD yerini açarak Rockman Collection’ı yerleştirdim. “Saçmalama Barkın!” diye bir ses geldi. “Oynamayacağım, sadece koydum,” dedim sert bir tavırla. Ben odama doğru giderken annem hala söyleniyordu. Babam gelene kadar yine tüm gün PlayStation oynadığım için bana kızgındı. Bunda kızacak ne var gerçekten anlamıyorum. Oynarım oynamam, sana ne?
Ertesi gün gözümü nasıl açtığımı bile hatırlamıyorum. Annem salonda yoktu, hava kapalıydı ve evde çıt çıkmıyordu. Sanki her şey oyun oynamam için hazırdı! Hemen televizyonun başına geçtim. Ayak parmağımla PlayStation’ın düğmesine basarak kumandadan AV’ı açtım. İki turuncu üçgen birbirine geçip ekranda “Sony bilmem ne” yazma sesini taklit ettim. Daha sonra PlayStation’ın resmi çıkınca gelen sesi de taklit etmeye çalıştım ama o biraz zor bir sesti. Derken siyah bir ekranla karşılaştım. Rockman 3, Rockman 5 ve Rockman 6 yazıları alt alta listelenmişti. Tahmin ettiğim gibi üç farklı oyunu barındıran bir oyundu bu. İçimden geldiği gibi ortadakini, Rockman 5’i seçtim. En sevdiğim oyun açılışı karşıma geldi; küpler birbirine ışın atıyor, yeşil ışıklar birleşerek CAPCOM yazısını oluşturuyordu. “Capcom çok iyi bir adam,” diye geçirdim içimden. Mega Man Legends 2’nin başında da onun ismi yazıyordu.
***

0 yorum:

Yorum Gönder