About Me

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Monochroma İnceleme

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki yabancı filmlerde, dizilerde veya oyunlarda Türkiye’den bahsedildi mi ayrı heyecanlanan bir milletiz biz. Haliyle böyle bir milletin elinden dünya çapında bir proje çıkınca kendi bebeğimiz olmuş gibi seviniyoruz. Bu duyguyu ilk Mount & Blade’de yaşamıştım. Tamamen Türk yapımı olan Mount & Blade’in kutusunu ilk elime aldığımda yaşadığım gururu tanımlayamam. Monochroma ise ikinci bir Mount & Blade vakası oldu benim için.  Biraz esinlenmeyle oluşturulan kendine has oyun yapısı ve grafikleri beni cezbetmeyi başarmıştı. Oyun elime geçtiğinde de Mount & Blade’de yaşadığıma benzer bir heyecanla oynamaya başladım. Sonuçlarına gelin hep beraber bakalım.

“Hikayeniz Ne Sizin?”
Monochroma “abi-kardeş” ilişkisini temel alan bir hikayeye sahip. Ancak oyuncuya senaryo vaat ettiği söylenemez. Bu noktada Limbo tarzı bir yol izlenmiş. Limbo’da amacımız kız kardeşimizi ya da kız arkadaşımızı bulmaktı. Monochroma’da ise böyle bir durum söz konusu değil. Oyunun başında uçurtma peşinde koşan kardeşimizi yakalıyor, sonra nedendir bilinmez yolumuza devam ediyoruz. Önümüze çıkan zorlu engellere ve iri yarı adamlara rağmen inatla vazgeçmeden ilerliyoruz. Bunun sebebin açıklanmamasıysa hikayenin eksi yanlarından biri.
Hikaye biraz amaçsız gibi gelse de abi-kardeş ilişkisinin iyi yansıtıldığını söyleyebilirim. Oyun boyunca kardeşinizle aranızdaki bağı güçlendirecek ve sizi hırslandıracak bazı sahnelerle karşılaşacaksınız. Bu tip anlar oyundaki hikaye boşluğunu doldurmada etkili oluyor.
“Işığa Gel”
Monochroma iki boyutlu bir platform oyunu ve hikayede olduğu gibi oynanışta da Limbo esintileri hissediliyor. Zekanızı ve çevreyi kullanarak aşmanız gereken bulmacalarla mücadele ediyorsunuz. Küçük bir robotun kontrolünü elinize almak ve kırmızı kazaklı iri yarı adamlardan kaçmak gibi çeşitli oynanış mekanikleri de oyuna tat katıyor.
Saydıklarım genellikle diğer platform oyunlarında görmeye alışık olduğumuz şeyler. Nowhere Studios yenilik olaraksa kardeşimizi oynanışa yedirmiş. Abisi olarak, karanlıktan korkan küçük kardeşimizi sırtımızda taşıyoruz. Ancak bu sefer de zıplama özelliğimiz kısıtlanıyor. Zıplayarak aşamadığımız uzun bir duvarla karşılaştığımızda kardeşimizi bırakmamız gerekiyor. Bu noktadaMonochroma’nın karanlık dünyasında karşılaşacağınız lambalar imdadınıza yetişiyor. Kardeşinizi ışığa bırakıp, platformu kendi başınıza aşıp tekrar kardeşinizi almak oyunun temel mekaniğini oluşturuyor.
Oynanışa güzel bir mekanik eklemelerine rağmen biraz daha üzerinde durulmasını isterdim. Çoğunlukla yapacağınız şey kardeşinizi ışığa bırakmak ve engeli aşmak oluyor. Daha çeşitli bulmacalarla da karşılaşıyorsunuz, ancak sayıları yeterli değil. Bu nedenle de oyun kolay gelmeye başlıyor. Saçınızı başınızı yolacağınız bulmacalarla karşılaşmayacaksınız, biraz daha zorlayıcı bulmacalar olsa Monochroma’nın tadı daha lezzetli olurdu.
“Sen de Nereden Çıktın?”
Bana kalırsa Monochroma biraz daha geç çıkmalıydı. Bunu söylememin sebebiyse oyundaki basit eksiklikler. En başta akıcılıktaki sorunlar geliyor. Ana karakterimiz olması gerektiği gibi biraz hantal, ama bu hantallık yerinde bırakılmamış. Zıplayıp yere düştükten sonra karakterin teklemesi ve buna benzer birkaç unsur akıcılığı engelliyor. Bunun üstüne hareketli nesnelerin üzerinde koşarken kayıp düşmek ve ufak tefek bug’lar eklenince keşke oyun biraz daha geç çıksaydı demekten kendimi alamadım.
Önemli bir başka eksiyse oyundaki gamepad desteği. Demo yayınlandığında gamepad desteği yoktu. Nowhere Studios tam sürüm yayınlandığında oyunda gamepad desteği olacağını söylemişti. Ben de şevkle gamepad’imi takıp oyuna girdim. Sonuçsa hüsran oldu. İlk olarak, Xbox 360 gamepad’i ile oynamama rağmen oyundaki yönlendirmeler klavyeye göre gösteriliyor. Bu sorunu çok takmasanız bile sizi daha kötüsü karşılıyor. Örnek olarak klavye ile rahat bir şekilde geçebileceğiniz bir engeli gamepad ile saatlerce uğraşsanız da geçemeyebiliyorsunuz. Bu da Monochroma’yı gamepad ile oynamayı zevksiz hale getiriyor.
“Siyahın Beyaz ile Dansı”
Oyunun birçok yönden Limbo’dan esinlendiğini belirtmiştim. Grafikler de bu yönlerden biri. Limbo’da gölgelerle ışığın bir uyumu vardı. Monochroma’da ise daha çok noir havası var. Karakterimiz de dahil olmak üzere her şey siyah ve beyaz tonlarında. Siyah ve beyaz dışında görebileceğiniz yegane renk kırmızı olacak. Atkınızda, düşmanlarda ve çevrede görebileceğiniz kırmızı, oyuna ayrı bir hava katmış. Oyundaki bu atmosfer ve hava da vasat seviyedeki kaplama kalitesini güzel bir şekilde gizliyor ve tatmin edici bir atmosfer sağlıyor.
Müziklerse oyunun en başarılı noktalarından biri. Grafiklerde kullanılan noir havası müziklerde de sonuna kadar hissediliyor. Üstüne başarılı ses efektleri eklenince ortaya kaliteli bir uyum çıkıyor.
“Dahasını İstiyoruz”
Kısaca özetlemek gerekirse hatalarına rağmen özenle uğraşılmış başarılı bir yapım duruyor karşımızda. Oynanıştaki bazı hataları ve hikayedeki sıkıntıları bir tarafa bırakırsak eğlenceli bir dört saat sunuyor Monochroma. Belki harika bir oyun değil, ancak Nowhere Studios ortaya koyduğu bu yapımla gelecekte neler yapabileceğini kanıtlamış oldu. Yaşadıkları bu tecrübeyle umarım ileride daha da başarılı oyunlara imza atarlar.
Satın Almak için: Monochroma - Playstore
OYUNUN ARTI YÖNLERİ
  • Atmosfer
  • Çözmesi keyifli bulmacalar
OYUNUN EKSİ YÖNLERİ
  • Akıcılıktaki sıkıntılar
  • Gamepad desteği çok sorunlu
  • "Bug"lar
inceleme puanı
7.0
  • Grafik:6.0/10
  • Ses / Müzik:8.0/10
  • Hikaye / Atmosfer:7.5/10
  • Oynanabilirlik:6.5/10

0 yorum:

Yorum Gönder