About Me

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Zamanı Gelmişti, Korku Oyunları Geri Dönüyor

Başta Silent Hills ve Resident Evil: Revelations 2 – korku türü geri mi dönüyor dersiniz? Öyle olmasını umarak yeni yapımlardan son derece heyecan duyar hale geldik.
P.T.’yi oynama imkanı buldunuz mu? Gamescom’da sessiz sedasız tanıtılan daha sonradan Silent Hills’in oynanabilir fragmanı olduğu ortaya çıkan demo aslında bizler için bu yeni nesil mesajını vermeye yeterliydi; korku geri geliyor. Hem de birçok yapımın aksine köklerinden mahrum bırakılmadan.
Bunu sadece yeni başlıklara bakarak değil, kitlenin beklentisi ve heyecanına da bakarak analiz etmek mümkün. P.T.’nin sırrının açıklandığı an Twitter ve Facebook hesabım patladı; herkes, -Silent Hills’i paylaştığını gördüğümde “bu adam ne alaka?” dediğim kişiler dahil- bu konuda yazıp çizmeye, heyecanını bastıramayan PlayStation 4 sahipleri anında demoyu indirmeye koyuldu. Bunun birkaç saat sonrasında arkadaşlarımdan bazıları küfrederek “inanamıyorum abi, Silent Hills muhteşem olacak” mesajları attığında farkına vardım, çok büyük bir bomba patlamıştı.
Kendim ilk fırsatta deneme fırsatı bulamadığımdan insanların heyecanına ortak olmaya çalışıp, bir yandan da spoiler’ları atlatmaya çalışıyordum. Çalışma arkadaşlarımdan birine sorduğumda bana sadece oyunun çok güzel olduğunu ama oynayamayıp kapattığını söyledi. İşte aranılan kan buydu.
Korku teması kişiden kişiye göre inanılmaz değişiklikler gösterse de öncelikle konuya nasıl yaklaştığınız çok önemli. P.T. için bir sürü kişinin “yürüme simülasyonu”, “bak ve kork”, “zaman kaybı” yorumlarını da gördüm. Oyun ne de olsa tamamen bir deri bir kemik, hatta deri de yok; P.T. sadece bir kemik. Başlangıç bölümlerinden yorumlayacak olursak oyunda sadece yürüme ve bakma komutları var.
Sanırım yıllar bize “korku” temasını Resident Evil, Silent Hill, Dead Space gibi oyunlarla tanıtmasından sonra First-Person, yani birinci kişinin gözünden oyunu oynamanın nasıl bir deneyim yaşatacağını insanlar göz ardı etmiş. Kısıtlı görüş alanı, etrafa bakıp görüşünüze değiştirmek için bile kısıtlamalar işin en ince noktaları.
Gone Home’u hatırlıyor musunuz? Bir korku oyunu olmamasına rağmen oyunun atmosferi ve oynanışı benim o kadar ilgimi çekmişti ki hikayede sıkılsam bile oyunu bitirmiştim. Belki şurada ufak bir gerilim olur, bir şey ödümü koparır (ben de böyle bir psikopatım işte) diye. İşte oradaki bakış açısı kesinlikle first person görüş açısıyla ilerleyip hiçbir şey yapmamak değildi. Oradaki bakış açısı gece vakti bomboş ve kısmen yabancı bir eve girerek neler olduğunu görmekti, ya da olmalıydı.Benim de başta dahil olduğum, en çok göze çarpan eleştirilerden biri P.T.’nin Silent Hill serisine yakışmayacak bu bahsettiğimiz first-person olayıydı. İlk başta ben de yadırgamış, sonrasında Silent Hill 4: The Room’u hatırlayarak daha da bir endişelenmiştim. Halbuki neden böyle olsun ki? Resident Evil’ın aksine Silent Hill her zaman bulmacalar için silaha başvurulan bir oyunun aksine araştırma ve problem çözme dinamikleri üzerine kuruluydu. Ya bunlar first-person üzerinden oyuncuya verilirse nasıl olur? Henüz çok ufak bir kısmını biliyoruz. Ama P.T.’yi 10 dakika oynayan biri bile bunu anlatabilir.
Kojima ve del Toro bu sorunun üzerinde oldukça yoğunlaşmış olacak, harika bir deneyim sunuyorlar. Korku oyununun sadece ekolaştırılmış sesi, hafif bulanık görüntüsü ve karanlığı değil, tamamen bilinmezliğin verdiği bir korku hissediyorsunuz. Bu stresle kuralları çok çabuk öğreniyor, başınıza geleceğin farkında olmanıza rağmen zamanı geldiğinde pençeyi boynunuzda hissedebiliyorsunuz. Ustaların zaten Silent Hills ile oyuncuları donlarına doldurtma mesajı P.T.’den sonra kesilen ceza gibi. Galası buysa asıl film dudak uçuklatacak.
Bence asıl burada altı çizilmesi gereken nokta 'film' kelimesi. P.T. boyunca özellikle bazı bölümlerde ruhum beynimi öyle bir ele geçirdi ki korkamadım, sadece ekrana “vay anasını” edalarıyla ağzım açık bakakaldım ve oynamadım, adeta izledim. Tam da o noktada kafamda kesinlikle ‘Silent Hills first-person olursa mükemmel olabilir’ altyazısı geçiyordu. Yaygın korku oyunları kültürü kendi tabularından birini kırarak daha iyisine ulaşabilmişti.
“Yaygın” kelimesini kullandım çünkü dışarıda birçok alternatif korku yaşatacak oyunlar var, hatta artmaya devam ediyorlar. Amnesia: The Dark Descent ile aralanan kapıda öyle yoğun bir trafik oluştu ki hatta bu tarz, snowball efektiyle “korku” temasını son yıllara kendi kulvarıyla yeniden kazandırdı. Outlast, Daylight gibi oyunların üzerinden daha ne kadar geçti?
Şimdiyse yaygın korku oyunları yükseliş yapıyor. Oyun yelpazesi sınırlı insanların bile adını duyunca kulak kabarttığı, şöyle ya da böyle efsaneleşen yapımlar. Silent Hills aslında endüstriye farkındalık kazandırmak amacıyla bu görevi üstelenecek ve silah kavgasından ibaret oyunlar yaparak korkunun sesinin kısan yapımcıların kıçlarına tekmeyi basacak oyunlardan biri olabilir.
Bethesda, The Evil Within ile “Resident Evil’ın yaratıcısı olarak Capcom’da iş yapamayan” elemanla bir baş kaldırışa girişti. Sony adımlarına yön vererek Until Dawn’a odaklandı. Creative Assembly, Alien: Isolation’ın ciğer yırttıracak derecede korkunç olacağını iddia etmeye başladı. Hatta Capcom bile, Resident Evil’ın başını daha çok yakmaktan vazgeçip RE 7 yerine Resident Evil: Revelations’a bir devam oyunu duyurusunda bulundu.
Tüm bu olanlardan sonra oyun endüstrisinin tüm yazı boyunca çok az bahsettiğim “bağımsız korku oyunları”ndan etkinlenmiş olabileceğini de söylemeden geçemeyeceğim. Demek ki kuyuya atılan taş tüm büyükleri ayaklandıracak kadar etkili olmuş.
Tüm bu oyunların en az P.T. kadar etkili olmasını ummayacak olsam da “yaygın korku oyunları” başlığına tekrar giriş yapmalarını dileyeceğim. Karanlık günler bizi bekliyor, Son Durak’ta görüşmek üzere!

0 yorum:

Yorum Gönder